Sohbet Girişi
FARKLI SÜRÜM İLE BAĞLAN

Hacc Nedir? Şartları ve Farzları Hacc ibadetimiz

Hacc Nedir? Şartları ve Farzları Hacc ibadetimiz

Konu: Hacc Nedir? Şartları ve Farzları Hacc ibadetimiz.


Selâmün aleyküm

Konu anlatım sırası:

1-) Haccın Nevileri
2-) Haccın Rükünleri
3-) Haccın Şartları
(Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır.)
4-) Haccın yerine getirilmesinin farz olması için beş şart.
5-) Kur’ân-ı Kerîm’de Hac’dan bahseden âyet-i kerîmeler.
6-) Haccın fazileti ve Hacca teşvik eden hadîs-i şerifler.

Hacc; lügatte, saygı değer makamları ve diğer yerleri ziyaret kasdında bulunmaktır. Din deyiminde ise: “Arafat’da özel vaktinde bir miktar durmaktan ve ondan sonra Kâbe-i Muazzama’yı usulü üzere tavaf ederek ziyaret yapmaktan ibarettir. Hac yapan kimseye Hâcc (Hacı) denir. Bunun çoğulu “Hüccac”dır.

Bilindiği üzere hac, İslâmın beş önemli esasından biridir. “İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur” hadis-i şerifi bunu bildirmektedir.
Hac, şartlarını kendinde toplayan her müslüman için çok kutsal bir farzdır. Namaz ile oruç birer bedenî ibadettir. Zekât malî bir ibadettir. Hac ise hem bedenî, hem de malî bir ibadettir. Bu farz, hem bedende olan sıhhat ve selâmetin, hem de mal varlığının bir şükür görevi demektir.
Haccın yapılmasındaki değişik usul ve âdâb, insanın ezelî ve ebedî olan mâbûduna yapacağı tazimatın, göstereceği kulluk tarzının, arz edeceği ihtiyacın en mükemmel şeklini kapsar.

1-) Haccın Nevileri:

Hac, farz, vâcib ve nâfile kısımlarına ayrıldığı gibi, ifrad hac, temettü hac ve kıran hac nevilerine de ayrılır. Şöyle ki:
1)Farz hac, şartlarını kendisinde toplayan bir müslümanın ömründe bir defa yapmakla yükümlü olduğu hacdır.
2)Vâcib hac, nezredilen veya başlanmışken bozulan nâfile bir hacca karşılık kaza edilecek olan hacdır.
3)Nâfile hac, büluğ çağına ermemiş olmakla mükellef bulunmayanın veya farz haccı yapmış bulunan bir kimsenin Allah rızası için nafile olarak yapacağı hacdır ki, bu hac tekrar tekrar yapılabilir.
4)İfrad hac, beraberinde umre yapmaksızın yalnız başına yapılan farz, vâcib ve nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilir. Bunu yapana “Müfrid” denilir.
5)Temettu’ hac, hac mevsiminde önce umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra aynı mevsimde daha yurda dönmeden tekrar ihrama girerek usulü üzere yapılan farz hacdır. Bu haccı yapana “Mütemetti” denir. Bu, ifrad hacdan daha faziletlidir.
6)Kıran hac, hac aylarından önce veya hac ayları içinde mikattan evvel veya mikatta umre ile farz haccı bir ihramda toplayıp bir niyetle umre yapıldıktan sonra usulü üzere yerine getirilen hacdır. Bu şekilde hac yapılması Temettü hac yapılmasından daha faziletlidir. Bu haccı yapana da “Karin” denir.

2-) Haccın Rükünleri:

Haccın rükünleri, mâhiyetini teşkil eden farzları ikidir. Biri, Arafat’da bir müddet beklemek, diğeri de Kâbe-i Muazzama’yı farz manada tavaf etmektir.
Arafat, Mekke-i Mükerreme’nin güney doğusunda, 25 km. uzaklıkta bulunan bir yerdir. Hac yapacaklar için Arafat’da durmak zamanı, Zilhice ayının dokuzuna rastlayan Arefe gününün zeval vaktinden itibaren Kurban bayramı ilk gününün fecrinin doğuşuna kadar olan zamanın herhangi bir kısmıdır. Bu müddet içinde bir dakika dahi olsa, beklemekle bu farz yerine gelmiş olur. Bu Arafat’da uyanık bir halde durmakla uyumak veya baygın bulunmak halleri eşittir.

3-) Haccın Şartları:

Bir kimseye haccın farz olması için sekiz şart vardır:

1-) Müslüman olmalıdır. Gayri müslimler hac ile mükellef değildir. Buna göre bir gayri müslim hac yaptıktan sonra müslüman olsa, diğer şartlar bulununca yeniden hac etmesi gerekir.
Yine, bir mü’min hac ettikten sonra -Allah korusun- dinden çıkıp da sonra tevbe ederek İslâmiyete dönünce, diğer şartlar bulununca tekrar hac etmesi gerekir.

2-)Bülûğa ermiş olmalıdır. Bir çocuk, aklı başında ve kâr ile zararı ayıracak durumda da olsa, hac ile mükellef olmaz. Onun yapacağı hac nafile olur. Onun için bülûğ çağına erer de hac şartlarını toplarsa, tekrar hac etmesi gerekir.
Velisi ile beraber hacda bulunan çocuğa, velisi hac işlerini yaptırır. Taşları attırır, tavaf yaptırır ki, büyüyünce görevini daha iyi yapabilsin. Bu taşlamayı çocuk terk etse, bundan bir şey gerekmez. Çünkü çocuğa hac vacib değildir.

3-)Akıl sahibi olmalıdır. Deli olanlar hacla yükümlü değillerdir. Bunlar iyileşir de hac şartlarını elde ederlerse, o zaman hac etmeleri gerekir.

4-) Hür olmalıdır. Köleler ve câriyeler hacla yükümlü değillerdir. Bunların yaptıkları haclar birer nafiledir. Bunlar âzâd edildikten sonra diğer şartlara sahip bulundukları takdirde hac etmeleri gerekir.

5-) Haccın farz olduğunu bilmiş olmalıdır. Şöyle ki: Küfür diyarında (dâr-ı harbde) gayri müslimlere ait bir memlekette bulunup İslâmı kabul eden kimse, haccın farz olduğunu bilmedikçe, hac ile yükümlü olmaz. Fakat İslâm ülkesinde böyle bilmemezlik özür sayılmaz. Onun için İslâm yurdunda bulunan bir gayri müslim, haccın farz olduğunu bilsin veya bilmesin, ihtida eder de, hac şartlarına sahip bulunursa, hac ile mükellef olur.

6-) Hac görevine güçlük olmaksızın gidip yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalıdır. Bunun için bir kimse görevi için diğer şartlara tamamen sahip olduğu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmeye elverişli bir vakit bulmadan ölürse, bu farzla mükellef tutulmaz.

7-) Hicaz’a gidip gelinceye kadar kendisinin ve aile halkının âdete göre nafakaları bulunmalıdır. Temel ihtiyaçlardan sayılan malların bulunması ile hac farz olmaz. Fakat ihtiyaçtan fazla gelir getiren bir mal veya eşya bulunsa, bunları satıp hac etmek gerekir. Bir evde kira ile oturmak da, haccın farz olmasına engel değildir.

8 -) Kendi durumuna uygun binek vasıta ve yolda yapacağı harcamaları karşılayacak parası bulunmalıdır. Buna Rahiliye, Zâdü-t Tarika (yol azığına sahip bulunmak) denir. Şöyle ki:
Hac için yol azığına ve binilecek vasıtaya gücü yeter olması şarttır. Bu kudretin hac aylarında veya herkesin, bulunduğu yerde hacıların âdet üzerine hacca gidecekleri zamanda bulunması gerekir. Bu esnada temel ihtiyaçlardan başka hacca yetecek kadar mala sahip olan kimsenin, diğer şartlara da sahip olması halinde, ona hac farz olur. Bu malı başka yere harcayamaz. Harcarsa, hac üzerinde borç kalmış olur. Fakat bu zamandan önce elde edilen mal, bundan önce istenilen yere harcanabilir. Bundan dolayı kendisine hac görevi vacib olmuş sayılmaz.
Meselâ: Muharrem ayında hacca yetecek kadar malı olan kimse, bunu bir iki ay içinde başka bir yere harcayıp da, memleketinde hacca gidilmesi âdet olan bir zamanda elinde mal kalmamış olsa, kendisine hac farz olmuş olmaz. Ödünç ve ikram suretiyle verilen azık ve binek yeterli sayılmaz. Bu ikram minnet altında bırakmayacak kimseler tarafından olsa bile hüküm aynıdır. Onun için Hac etmek üzere yapılan bir malı kabul etmek her halde gerekmez.
Bununla beraber Mekke-i Mükerreme’ye on sekiz saatten yakın bulunan yerlerdeki müslümanlar için yaya yürümeye güçleri olunca binek bulunması şart değildir.

4-) Haccın yerine getirilmesinin farz olmazı için beş şart vardır:

1-) Beden sağlıklı olmalıdır. Onun için hac görevini yerine getirebilmek için vücut sağlığına sahip olmayan kimseye hac farz olmaz. Kör ve kötürüm olanlar da böyledir.
Fakat iki İmama ve İmam Azam’dan bir rivayete göre, kendisini koruyup yol gösterecek kimsesi bulunan âmâya (iki gözü köre), diğer şartlarla sahip olunca, hac etmesi farz olur.

2-) Haccın yerine getirilmesi için ârızî engeller bulunmamalıdır. Bir kimse tutuklanırsa (hapsedilirse) veya zorla hacdan engellenirse, hac ile yükümlü olmaz.

3-) Yol emniyeti bulunmalıdır. Yolda tehlike bulundukça, hacca gidilmesi farz olmaz.

4-) Sefer mesafesinden (en az onsekiz saatlik bir uzaklıktan) hac yapacak bir kadın için yanında kocası veya müebbeden mahremi bulunan bir erkek bulunmak şarttır. Bunların akıllı, bülûğa ermiş veya bülûğ çağına gelmiş olmaları gerekir. Beraberinde böyle bir kimse bulunmayan kadın için hac farz değildir. Kendisine hac farz olan bir kadının yanında böyle bir mahremi bulunduğu takdirde, kocası onu hacdan alıkoyamaz. Çünkü böyle bir farzı yerine getirmek, koca hakkından önde gelir. Genç bir kadının yalnız sütkardeşi veya damadı ile hac etmesi, zamanın bozukluğu bakımından bazı âlimlere göre caiz görülmemiştir.

5-) Hacca gidecek kadın, kocasından boşanmış veya kocası ölmüş ise, iddeti bitmiş olmalıdır. Böyle bir iddet bekleme içinde bulundukça kadın hacca gidemez. Öyle ki, yola çıktıktan sonra Mekke’ye en az on sekiz saat uzak bir yerde iken kocasının orada ölmesi gibi bir sebeble iddet bekleyecek olan kadının o yerden iddeti bitmeden önce çıkmaması gerekir.

5-) Kur’ân-ı Kerîm’de Hac’dan bahseden âyet-i kerîmeler:

“Haccı da umreyi de Allâh için (tüm şartlarını yerine getirerek) tam yapın! Eğer (düşman korkusu, hastalık ve acziyet gibi nedenlerle Beytullâh’a ulaşmaktan) engellenir (de, ihramdan çıkmak ister)seniz, (bu durumda) kurbandan kolay(ınız)a geleni (kesim yeri olan Harem bölgesine gönderin)! Kurban(ın), yerine ulaş(tığını iyice anlay)ıncaya kadar (ihramdan çıkmak için) başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden her kim (baş tıraşına mecbur kalacak şekilde) hasta olur yahut kendisinde başında (bulunan bit, pire veya yara gibi şeylerde)n dolayı bir eziyet bulunur (da, başını tıraş etme mecburiyetinde kalır)sa, (o takdirde yapması gereken;) bir fidyedir ki; oruç yahut sadaka veya (koyun) kurban(ı)dır. (Engellenmeyeceğinizden) emin olduğunuzda ise, artık her kim hacca kadar umre(nin sevabı) ile faydalan(may)ı (arzula)rsa, kurbandan kolay(ın)a gelen(i temettu’ kurbanı olarak kesmelidir)!

Ama her kim (kurban) bulamazsa(, onun yapması gereken); hac (aylarındaki iki ihram arasın)da üç gün oruç, (hac vazifelerini bitirip) döndüğünüzde ise yedi (gün oruç tutmaktır) ki, işte sana! Bunlar tam olarak ondur.

İşte sana! Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Harâm’da yerleşik olmayan kimseler içindir. (Hac ve diğer ibadetlerdeki emir ve yasaklarına karşı gelme hususunda) Allâh’tan hakkıyla sakının ve bilin ki şüphesiz Allâh, (Kendisinden korkmayanlara karşı) azâbı çok şiddetli olan bir Zât’dır!

Hac (ibadeti, herkes tarafından şevval ve zilkâde aylarıyla, zilhıccenin ilk onu olarak) bilinen birtakım aylar(da yapılmalı)dır. O halde her kim (ihrama girerek,) onlarda haccı (kendine) farz kılarsa, artık hacda cima yapmak /kadınların yanında cimadan bahsetmek/fuhşî kelâm (ve müstehcen sözler konuşmak)/, herhangi bir fâsıklık(; sövüşme ve dövüşme gibi yasaklar işleyerek şerî’at hududundan çıkış) ve (hizmetçilerle ya da yol arkadaşlarıyla) hiçbir çekişme yoktur. (Fâsıklık ve kavga her zaman yasaksa da, bunların hac vazifelerini îfâ sırasında işlenmesi, çirkinliğini bir kat daha artırır.)

(Bu günahları terkedip, yerine) hayırdan her ne işlerseniz Allâh onu bilir (ve ona göre sevabınızı verir). Böylece siz (dünyâ ve âhiret yolculuklarına çıkmak için) azık edinin(, tevekkül ehli görüntüsü vermek için hac yoluna tedâriksiz çıkmayın)! İşte gerçekten azığın en hayırlısı takvâdır (ki, o da bütün günahlardan, özellikle de insanlara yük olmaktan sakınmaktır)! Ey (nefsânî arzulardan arınmış) hâlis akıllara sahip olanlar! Ben(im azâbımı hak etmek)den hakkıyla sakının! (Çünkü akl-ı selîme sahip olmak, Benim gibi bir Zât’tan sakınmayı gerektirir.)

(Hac zamanı ticaret yaparak rızık temin etmek suretiyle) Rabbinizden bir (lütuf ve) fazl aramanızda sizin üzerinize hiçbir günah olmamıştır. Arafat’tan (yola çıkıp, sular seller gibi hep birlikte) çokça akıp gittiğinizde, (Müzdelife’de bulunan) Meş’ar-i Harâm yanında(, telbiye, tehlil, tekbîr, hamd-ü senâ ve dualarla) Allâh’ı zikredin.

O (Kendi Zât’ıyla ve dininin vazifeleriyle alâkalı malûmâta, özellikle de zikirle ilgili bilgilere) sizi hidâyet etmiş olduğu gibi, siz de O’nu anın! Gerçekten (Allâh-u Te’âlâ’nın) bu (hidâyete kavuşturması)ndan önce siz de elbette (iman nedir, ibadet nedir bilmez olan) dalâletteki kimselerdendiniz.

Sonra (ey Kureyş! Câhiliyet devrindeki gibi Müzdelife’den değil de,) insanların (sel gibi) çokça akıp gitmiş olduğu yer (olan Arafat mevkiin)den çokça akıp gidin ve (evvelce yaptığınız yanlış vakfelerden, ayrıca diğer câhilliklerinizden dolayı) Allâh’tan bağışlanma isteyin! Şüphesiz ki Allâh (kullarının günahlarını çokça örten bir) Ğafûr’dur; (tevbe üzere ölenleri çok esirgeyen bir) Rahîm’dir.

Hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman(, câhiliyet devrinde, hac bitimi Mina’da dururken) babalarınızı andığınız gibi ya da daha kuvvetli bir anışla(, atalarınıza ve size in’âm ettiği bunca nimetlerden dolayı) Allâh’ı zikredin!

Ama insanlardan öylesi vardır ki: “Ey Rabbimiz! Bize (makam, mevki ve zenginlikten vereceklerini sadece) dünyâda ver!” demektedir. Oysa (bu niyetle yaptığı hac ve duasına karşılık) kendisi için âhirette hiçbir nasip yoktur.

Onlardan kimi de: “Ey Rabbimiz! Bize dünyâda da (nimet, âfiyet, yeterli ve helâl rızık, sâliha bir eş, hayırlı evlat, sağlıklı yaşam, düşmanlara karşı zafer, Kur’ân anlayışı, iyilerle beraberlik, insanlar tarafından güzel övgülere mazhar olmak, ilim ve ibadet gibi) güzel şeyler ver, âhirette de (kabirden müjdeyle kalkmak, kötü muhasebeden kurtuluş, mahşerin şiddetlerinden selâmet, cennete azapsız giriş ve Allâh-u Te’âlâ’nın cemâlini görme lezzeti gibi) güzel şeyler ver ve bizi (afv-u mağfiret buyurarak) o (cehennem) ateşin(in) azâbından (ve o azâba götürecek günahlardan) koru!” der.

İşte sana! Onlar; kazanmış oldukları (hayırlı) şeylerden (ve yaptıkları dualardan) dolayı büyük bir nasip sadece kendileri içindir . Allâh ise, hesabı pek çabuk gören Zât’tır.

(“Teşrîk günleri” diye bilinen ve kurban bayramının ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerine denk gelen o) sayılı bir takım günlerde (kılacağınız namazların arkasında ve şeytan taşlama gibi vesilelerle, sesli tekbîr getirerek) Allâh’ı zikredin!

Artık her kim iki gün içinde (Mina’dan ayrılma hususunda) acele eder (de, teşrîk günlerinin üçüncüsünü beklemeyip, ilk iki günde şeytan taşlamakla yetinir)se, (bu aceleciliğinden dolayı) üzerine hiçbir günah yoktur.

Kim de geri kalı(p, üçüncü günün taşını da ata)rsa, ona da hiçbir günah yoktur. (İşte bu serbestlik, günaha düşürecek şeylerden) iyice sakınmış olan kimse içindir(,zira haccından fayda görecek olan ancak odur).

(Allâh katında değerli olmak istiyorsanız, bütün işlerinizde) Allâh’tan hakkıyla sakının ve bilin ki, şüphesiz siz (yaptıklarınızın karşılığına kavuşmanız için, diriltildikten sonra) ancak O (Allâh-u Te’âlâ’nın huzuru)na haşrolunacaksınız.” (Bakara Sûresi:196-203)

“Şüphesiz ki insanlar(ın ibadeti) için kurulmuş olan ilk ev, elbette o (hac ve umre yapanlara, tavaf edip itikâfta bulunanlara sağladığı sevaplar yönüyle çok hayırlı ve) pek mübarek olan ve (kıbleleri olma bakımından) âlemler için büyük bir hidâyet olarak Mekke’de bulunan (Kâ’be-i Muazzama)dır. (Yoksa Yahudilerin iddia ettiği gibi Mescid-i Aksâ değildir.)

Orada (kimseye karışık gelmeyecek şekilde) pek açık âyet (ve alâmet)ler ve İbrâhîm’in makamı vardır. Her kim oraya girerse, (bütün korktuklarından) emin bir kimse olur. (Azık ve binek temin edip de) yol bakımından ona (ulaşmaya) güç bulmuş olan insanlar üzerine, o Beyt’i haccetmek Allâh için (farziyeti sabit olan) bir haktır. Her kim (haccın farziyetini inkâr ederek) kâfir olursa, şüphesiz ki Allâh tüm âlemler(in ibadetlerin)den (müstağni olan bir) Ğaniyy’dir (ve hiçbir kimseye ihtiyacı olmayan bir zengindir).” (Âl-i İmrân Sûresi:96-97)

6-) Haccın fazileti ve Hacca teşvik eden hadîs-i şerifler:

“Hac edin ki muhtaç olmayasınız. Yolculuk edin ki sıhhate kavuşasınız.”

“Hac zenginliğe, zina fakirliğe sebep olur.”

Hacca giderken orada ölmekten korkmamalıdır. Hatta hac yolunda ölmeyi ganimet bilmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

“Hacca giderken veya gelirken ölenin geçmiş günahları af olur. O kimse hesaba çekilmeden azap görmeden Cennete girer.”

“Kabul olan bir hac, geçmiş günahları yok eder.”

“Haccedip, kötü söz söylemeyen ve doğruluktan ayrılmayan, anasından doğduğu günkü gibi günahsız olur.”

“Hacca giderken yolda ölene, kıyamete kadar hac, cihada giderken de ölene, kıyamete kadar cihad sevabı yazılır.”

Hac yolunda harcanan paranın fazileti de çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Hac için harcanan mala, Allah yolunda harcanan mala verildiği gibi yediyüz misli sevap verilir.”

“Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.”

“Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder.”

“Haccla umrenin arasını birleştirin. Zîra bunlar günahı, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlemesi gibi temizler.”

“Bir umre, diğer umreye arada işlenenler için kefarettir. Hacc-ı Mebrûr’un karşılığı cennetten başka bir şey olamaz!”

“Beyt’i (Kâbe-i Muazzama’yı) kim elli defa tavaf ederse, günahlarından çıkar ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur.”

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e: “Hangi hacc daha efdaldir?” diye sorulduğunda:

“Yüksek sesle telbiye getirilip, kurban kesilerek yapılan hacc!” diye cevap vermiştir.

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hacc ve umredir.”

“Kim kendisini Beytullâhi’l-harâm’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zîra, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: “Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kâbe’yi haccetmesi gerekir.” (Âl-i İmrân 97)

Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Efendimize: “Hangi iş daha faziletlidir?” diye sorulduğunda: “Allah ve Resulüne iman etmektir” diye cevap verdi. “Sonra hangisi?” denildiğinde: “Allah yolunda cihattır.” buyurdu. “Daha sonra hangi ameldir?”denilince: “Hacc-ı mebrurdur.” buyurdu.

“Hacılar ve umreciler Allah-ü Teâla’nın elçileridir. Allah Celle Celâlühû onları hacca çağırdı, hemen icâbet ettiler, onlar da Allah’dan istekte bulundular, Cenab-ı Hak da dileklerini kendilerine verdi.”

 

IRCMasteR 63
Cevap bırakın

Kategoriler
kategoriler
Genel Kurallar
kurallar
kuralSohbet odalarımız +18 yaş kullanıcılar için uygundur. 18 yaş altı kullanıcıların girmesi yasaktır!
kuralKanallar içerisinde küfür etmek, devlet görevlilerine hakaret etmek siyasi propaganda yapmak yasaktır!
kuralYaşadığınız soru, destek veya takıldığınız yerlerde #help kanalını kullanabilirsiniz.
kuralKanal yetkililerinin yaptığı uyarı dikkate almayan kişiler kanaldan tamamen uzaklaştırılacaktır.
söz
yukarı